Aksiyon-macera türünde tüm izleyicilerin beğenisini kazanmaya başlayan film 1981 yılında George Lucas’ın üstlendiği ve yönetmen koltuğuna Steven Spielberg’in oturduğu filmdir. Başrolde Star Wars’tan tanıdığımız Harrison Ford, Indiana Jones’i canlandırmaktadır. Tarihi ve mistik dokularıyla senaryo zenginleşmiş, filmin başından sonuna kadar aksiyon hiç hız kesmeden devam etmiştir.

Indiana Jones, yaşadığı güney amerika topraklarına tarihi eser kaçırmakla meşguldür. Filmin başında başarılı bir mezar soyguncusu olarak gördüğümüz Jones, daha sonra karşımıza üniversitede ders anlatan ve öğrenciler tarafından hayranlıkla izlenen biridir. Arkeoloji alanında ders vermesi onun macera peşinde koşmasına ve tarihi eserlerin peşinden koşmasına neden olmaktadır. Aslında burada izleyiciye aktarılmak istenen Jones’in rutin günlük hayattan bıkmış olduğu ve macera peşinde koşmasıdır.

Başlık

Naziler içerisinde musanın on emrinin bulunduğu sandığı bulması için Jones’i görevlendirir ve sandığı bulmak isteyen başka bir rakip Belloq ile sık sık karşı karşıya gelir. Gururla yola çıkan Jones soluğu Nepal’de alır ve orada eski sevgilisi Marion’u bulur. Marion’un da kendisine yardım etmesi sonucu Mısır’a doğru yola çıkarlar. Hikaye ikinci dünya savaşı öncesinde yaşandığı için o dönem Mısır, İngilizlerin sömürgesi altındadır. Mısırlı halkın sınıfsal durumu batılı bir klasikleşmiş batılı bir gözle eleştirilmiştir. Bunu şu sahnede görüyoruz; Mısırlı biri Jones’e amaçsızca kılıç gösterisi yapmaktadır ve tek kurşunla öldürülmüştür. Bu sahne eğlenceli bir şekilde aktarılsada batı bilinçaltının bize ne demeye çalıştığını anlayabiliyoruz.

Sandığın bulunması halinde bulan ordunun yenilmez olacağı düşünülmektedir ve bu yüzden iki taraf arasında mücadeleci sahneler yaşanır. Filmin sonunda kutsal sandık Amerika’da büyük bir yapının içine götürülür. Sandığın götürüldüğü hangarda kapalı olarak tutulan diğer kutsal emanetlere rastlanır.