Arka Pencere

It Had to Be Murder adlı hikayeden uyarlanan filmin yönetmeni olarak karşımıza Alfred Hitchcock çıkıyor. Romantik-gerilim türünde siyah beyaz filmlerin tutkuları için hafızalardan uzun süre çıkmayacak hikayeye sahip. Film genel olarak izleyicinin empati duygusunu sık sık hissetmesine neden olur. Çünkü filmin ana karakteri Jefferies’in söyledikleri hem çevresinin hemde izleyicilerin dikkatini oldukça çekmeyi başarmış şeylerdir.

Jefferies, bir görev sırasında bacağı kırılmış ve vücudunun büyük bir bölümü alçıda olan yatalak bir hastadır. İyileşme sürecinde bulunduğu daire oldukça sıkıcıdır ve kendisine zamanın geçmesine yardımcı olacak bir alışkanlık edinmiştir. Bulunduğu dairenin arka penceresinden çevresini izlemeye başlar. Avluda bulunan tüm daireler görünmektedir ancak gördüklerine asla müdehale etmez. Burda sinema seyircisiyle aynı konumda yer almaktadır. Jeff’in uzun gözlemleri kendisini etkilemeye başlar. Hatta o kadar etkilenir ki binalarda yaşayan insanların her birini artık tek tek tanımaktadır. Ancak bir süre sonra dikkatini çeken bir olay olmuştur. Kocasıyla sık sık kavga eden hasta bir kadın birden ortadan kaybolur. Bir başka şüpheli durum ise kocasının apartopar eşyalarını toplamaya başlamasıdır. Gazeteci kimliğinin ağır bastığı bu sahnede kırık bacağıylada olsa bu durumu çözmeye karar verir. Bu durumu çevresindeki sevgilisi Lisa Carol ve hasta bakıcısı Stella’ya anlatır. İlk başta kendisine inanmalarını beklemez ancak ilerleyen sahnelerde onlarında bu olaydan şüphelendiğini görüyoruz.

Film genel olarak sabit kamera açıları, hikayenin akıcılığı açısından eleştirmenlerden tam not almayı başarmıştır. Hitchcock bu filmi için özel bir plato yapılmasını istemiş ancak yine de makul bir bütçeyle filmi tamamlamayı başarmıştır. Hitchcock sineması kavramını oldukça net bir şekilde görmekte olduğumuz film büyük kitlelere ulaşmayı başarmıştır.