

Susie

Madame Blanc / Dr. Klemperer / Helena Markos

Sara

Miss Tanner

Miss Vendegast

Patricia

Olga

Miss Griffith

Miss Huller

Miss Balfour
Luca Guadagnino’nun 2018 yapımı Suspiria, Dario Argento’nun 1977 tarihli kült klasiğinden ilham alarak İtalyan korku sineması ve giallo türünü yeniden şekillendiriyor. David Kajganich’in yazdığı bu film, karanlık atmosferi ve yoğun sembolizmiyle orijinalin peri masalı havasını terk edip daha olgun, karamsar ve katmanlı bir anlatıya dönüşüyor.
Suspiria (2018), Nazi Almanyası’nın makro iktidar dinamiklerini Berlin’deki Markos Tanzgruppe dans akademisi üzerinden mikro bir düzlemde işliyor. Dakota Johnson’ın canlandırdığı Susie Bannion, Amerika’dan gelerek bu gizemli topluluğa katılıyor ve güç dengelerini altüst ediyor.
Susie’nin sırrı: Filmin sürprizi, Susie’nin Mater Suspiriorum olduğunun ortaya çıkması. Bu, filmi korkudan politik bir söyleme taşıyor.
Tanzgruppe’nin ikiliği: Hiyerarşik yapısıyla ataerkil düzeni yansıtsa da, kadınların öfkeli ve devrimci platformu olarak işliyor.
Filmde dans, bir büyü ritüeli olarak yeniden tanımlanıyor. “Volk” kelimesi, Nazi ideolojisinde “Alman ulusal ruhu”nu temsil etse de, Suspiria bu terimi “öteki” olan cadıların ve kadınların dansına çeviriyor.
Koreografik ilham: Damien Jalet’nin Les Médusées eserinden esinlenen dans, shibari tarzı kırmızı iplerle süslü kostümleriyle dikkat çekiyor.
Çift anlamlı sembolizm: Dans, hem Nazi işkencesini hem de queer BDSM estetiğini yansıtarak dişil gücün yaratıcı ve yıkıcı yönlerini sergiliyor.
Suspiria, kadınlığın ve dişil gücün yeniden inşasına odaklanıyor. Madame Blanc’ın (Tilda Swinton) “Dans güzel ve neşeli olamaz” sözü, Nazi propagandasının yüzeysel dans anlayışına meydan okuyor.
Dansın büyüsü: Tanzgruppe, dansı devrimci bir eylem ve yıkıcı bir ritüel olarak kullanıyor.
Başkaldırının sembolü: Film, kadınların yaratıcılığını cadılıkla, dansı ise özgürleşmeyle eşleştiriyor.
Susie ile Madame Blanc arasındaki ilişki, filmin duygusal ve sembolik omurgasını oluşturuyor. Sapphic tonlarla zenginleşen bu bağ, güç ve teslimiyet dinamikleriyle şekilleniyor.
Sıçrama sahnesi: Volk dansındaki bu sahne, iki kadın arasındaki cinsel birleşmenin sembolik temsili. Blanc’ın “Yükseğe!” nidaları, Susie’nin sınırlarını zorluyor.
Ellerin gücü: Susie’nin “topluluğun elleri” olma arzusu, çocukken cezalandırılan ellerini özgürleştirme çabasını yansıtıyor.
Film, sanat tarihindeki kadın sanatçıların eserlerini Susie’nin rüyalarına işleyerek dişil yaratıcılığı yüceltiyor. Madame Blanc, Susie’nin kimliğini anlamak için ona sanatsal imgelerle dolu rüyalar gönderiyor.
Sanatsal referanslar: Pina Bausch’un Blaubart, Gina Pane’nin Death Control ve Ana Mendieta’nın Silueta Works ile Rape Scene eserleri rüyalarda yer alıyor.
Kanlı “A” harfi: Susie’nin rüyasındaki bu sembol, “zina” ve günah kavramlarını sorgulatıyor.
Filmin afişindeki Hindu tanrıçası Kali tasviri, Susie’nin vahşi ve yıkıcı dişil gücünü yansıtıyor. Erich Neumann’ın The Great Mother kitabındaki arketipler, filmin temelini oluşturuyor.
Kali ve Lilith: Susie, “Terrible Mother” ve “Negative Transformative Character” olarak ölümü ve deliliği temsil ediyor.
Pietà sahnesi: Sabbath odasında Susie’nin Sara’yı kucaklaması, Meryem Ana’nın şefkatli “Good Mother” yönünü çağrıştırıyor.
Tanzgruppe, dışarıdan anaerkil bir ütopya gibi görünse de, hiyerarşik yapısında ataerkinin izlerini taşıyor. Ruth Bré’nin ideallerinden ilham alan topluluk, iç çatışmalarla kendini tüketiyor.
İç çatışma: Madame Blanc ve Helena Markos arasındaki güç mücadelesi, topluluğu yiyip bitiriyor.
Aşk ve manipülasyon: Dr. Klemperer’in sözleriyle, Susie ve Blanc arasındaki ilişki sevgiyle güç savaşını harmanlıyor.
Filmin finali ve post-credit sahnesi, Suspiria’nın politik derinliğini gözler önüne seriyor. Mater Suspiriorum’un Markos yanlılarını yok etmesi, dişil gücün zaferini simgeliyor.
Berlin Duvarı iması: Post-credit sahnesinde Susie’nin duvara yaptığı büyü, Berlin Duvarı’nın yıkılışıyla bağdaştırılıyor.
Mikrodan makroya: Susie’nin gücü, bireysel bir başkaldırıdan tarihsel bir eyleme dönüşüyor.
Suspiria (2018), görsel hikaye anlatıcılığında çığır açan, queer ve feminist bir başyapıt. Erkek bakışından uzak, dişil gücü özgürce kutlayan bu film, Susie’nin saçlarından tabanlarına kadar kadınlığın gücünü sembolize ediyor.
Katmanlı anlatım: Sanat, politika ve sembolizmle dolu bir deneyim.
Unutulmaz görsellik: Karanlık atmosfer ve shibari kostümleriyle sinematik bir şölen.
Sorgulatan soru: Dişil güç, özgürleşmeyle mi yükseliyor, yoksa kendi hiyerarşilerinde mi kayboluyor?
Suspiria, bu soruyu izleyiciye bırakarak dansına devam ediyor.
Yorum yazmak için giriş yapınız.
Yükleniyor...